Bir efsaneden bilirsin beni;
Aziz Isidoros ölürken kanının toprağa kırmızı değil beyaz akması için tanrıya öyle içten yakarmış ki; tanrı azize acımış ve son dileğini yerine getirmiş. İşte ilk, bu son dilekten doğmuşum ben.
Öyle göze hitap eden bir albenim yoktur. Boyum uzun gövdem geniş değildir. Yanımdan geçerken benimle soluklanmak isteyeceğin kadar gölge veremem, kendime bile yetmez.
Gölgeye ihtiyaç duyduğumda ben de senin gibi ”Meşe Kadın”ı ararım.
Biraz kaprisli davranırım hayata tutunmak için. Öyle her yere köklenemem. İlla deniz kokusunu duymak, illa güneşle yıkanmak, illa her daim bulutları, göğü, denizi seyretmek isterim .
Sanma ki en deniz kokan en günesli yerlerde rastlarsın bana. Her deniz her güneş aynı değildir benim için. Dört bir yanından denizi selamlayabildiğim Ege topraklarını severim.
Beni gözyaşlarımdan tanıyabilirsin en çok.
Sizler; ”Erkek adam ağlamaz!” dersiniz, bizler ise tam tersi ”Ağlarsa erkekler ağlar.” deriz. Kadınlarımızın gözyaşı dökmesine asla izin vermeyiz.
Yaz sıcakları yerini hafiften ürperten havalara biraktığında seni beklemeye başlarım. Gelmez isen birileri fark etsin, haber versin sana diye başlar bedenimden gözyaşlarım süzülmeye.
Geldiğinde, beklerim beni ince ince yaralamanı. Ne yaman çelişkidir ki beni incitmeni isterim. Senin ve benim türümüz arasındaki sessiz anlaşmamızdır bu.
Ben bilirim ki her bir gözyaşım sana şifa, sen bilirsin ki acıdan değildir gözyaşlarım. Sevdiğinin incittiği yerde gül biter misali memnunuzdur birbirimizden.
Gözyaşlarım kuruyana kadar beklersin benimle. Bilirsin kurumazlarsa yaralarımı iyileştiremeyeceğimi, acılarına kor olamayacağımı. Sonra şifa niyetine tek tek toplayıp onları gözyaşı testine doldurur gidersin.
Kimi zaman şifa olurum hastalıklarına, kimi zaman lezzet olurum damaklarına.
Bazen şişeye koyarsın beni. İşte en sevdiğim sen ve ben olma hali. Hele vurunca dibine şişenin başlarız beraber kah hüzünlü kah sevinçli nameler mırıldanmaya, bazen kalbimizi çalıp kaçan ve geri getirmeyen sevgiliye, bazen bizi bırakıp gitmiş gençliğimize.
Bazen de Can Yücel’in o çok sevdiğimiz dizelerini söyleriz birbirimize.
”O bir sakız ağacıydı alelade
bir gün o yeşil sahile çıktı geldi
o zaman bu zamandır memnun yerinden
seyreder bulutları göğü denizi…”
İşte benim de kendi bildiğimce koruna su olma hikayem başlar böylece.
Özlem Kucur