Latife’ydi adı, pek severdi göbek atmayı. Kıvırırken hayal ederdi; engellerden atlar, yollardan geçer, bulutlarda uçar, dağlardan iner, derelerde yüzer, ağacından dalından yaprağından tutar, çiçeğin göbeğinden koklar, kuruyana kadar bekler bir yudum suyu kana kana içerdi.

Hayatın lezzeti başında, acısı sonunda derdi . Düğünlerde gezer şarkılarda eser, Maestro der kendine, latife ederdi. Alemler onu pek severdi.

Bir defasında Latife Hanım köyde bir düğüne gitti . Bu düğünde ne davul vardı ne zurna ne saz vardı ne söz.

İçine oturmuş ateşten bir köz. Şen kaybolmuş şakrak ötmüyor. Nerede bu şen şakrak insanlar diye kalbinden geçirmiş. Kalbi tertemiz, ona “dur bekle” demiş. Latife’ye “duy bak” diye seslenmiş. Kalbi davul gibi atmaya başlamış, gözlerinden sazın telleri tıngırdamış, elleri zurnanın nağmeleri gibi rüzgara karışmış. Sözleri yağmurda yanan ateşe fısıldamış. Ve işte dans başlamış. Hep beraber kıvırmışlar bu hayatı yaşam yeniden başlamış.

 

Sevil Koçarslan Özdemir

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu girin.
Lütfen adınızı giriniz