Sessiz ölenler..
Bir Kadın varmış; çocukları, kocası, kardeşi, annesi, babası, dostları, akrabaları olan. Hastalanan.. Ömrünün yarısında takılı kalan.
Biri hasta, diğeri kaza yapmış, öteki maddi buhranda, çocuklar istikballerinden umutsuz, hayat telaşında. Akrabalar aileden bihaber kendi çarkında.
Harabe binalar virane. Yuvalar yıkılmış, ocaklar sönmüş, kuşlar göçmüş. İçinde kumru yok, ağaçlar yok, kömür olmuş, kalplerde kara sevda küle dönmüş.
Bir cehennem olmuş dünya.
Anka kuşunda tüy kalmamış. O cehennemden yeniden doğmak için yola çıkmış. Bir yangının içinde ağaçlara takılan tüyleri toplayıp kendine yeni bir zırh yapmış. Ölmüş kuşların uçuşan tüylerinin takıldığı o ağacın hiç bir yaprağı kalmamış.
Simurg işte böyle doğmuş. Hiç kolay değilmiş , küllerinden doğmak için önce yanmak gerekmiş. Umudun bittiği yerde cesaret başlarmış. Cesareti olanlar hayata tutunanlarmış geride kalanlar kaf dağında tüten dumanlara karışmış. Dumanı tüten dağlarda Simurg yaşarmış. Tüylerini işte bu dumanlarla yıkarmış. Atalarına ağıtlar yakar çığlıklar atar zirvelerden kanat çırparmış. Bize Anka kuşunun hikayesini anlatırmış.
Bir varmış , bir yokmuş ,
Ölüm’ün hikayesi böyle başlamış,
Simurg anlatmış;
“Ölüm adında bir arkadaşım var. İsmi bir tuhaf. Ama işte adını böyle koymuşlar. Ölüm o kadar umut dolu o kadar neşe saçan ve her zaman anlayışlı olan bir sevgili dostum ki onunla geçirdiğim her an bir kitap. Duygusu öyle karmaşık ki insanı halden hale sokan dalgalarda surf yaptıran bir his bir heyecan. Ölüm güzel bir kız saçları beline kadar, gözler çakmak çakmak, narin ve kibar. Ölüm bilge, kalbi gören vicdanı tartan, Ölüm sevgi dolu, sevmesini bilene vefalı olan, Aşk’ı yaşatan.
Ölüm arka taşım, devrilince beni tutan.
Ölümün kucağındaydım uzun bir zaman. Ayağa kaldırdı beni dost olduk o an. Dünyada o da vardı ben de vardım uzun bir an. Zam an.
Bir varmış yokmuş dedik, bu diyardan geçtik. Çöpü samanı demedik, zamanı yedik.“
Sevil Koçarslan Özdemir