Kelebek
Bir varmış bir yokmuş..
Çook uzun yoldan gelen bir yolcu varmış, taaa bulutlardan.
Adı Kelebek.
”Gökyüzünden görmüş ormanı . Yağmur damlasını paraşüt yapmış inmiş ağaçların arasına. Toprak kokan, çimen kokan, çiçek kokan, o halıya basmış ayağını usulca. Karşısında görmüş bir mantar. Çıkmış oturmuş üstüne kanadını da yere atar.
Kanat düşünce tırtıl ortaya çıkar.
Yeni evi olmuş bir sarı mantar.”
Kanatlarını çıkarınca bir zamanlar tırtıldan nasıl kelebek olmuş şimdi anlar.
Mantar ona anlatmaya başlar;
Ağaçları anlatır, kuşları anlatır, uyumu anlatır, nizamı anlatır , her mevsim renk değiştiren yaprakları anlatır. Bulutlardan yağan yağmurların doldurduğu dereleri anlatır. Dağın elbisesi ağaçları bitkileri anlatır. Gökkuşağının renklerini anlatır, bülbülün şarkısını dinletir aşkı sevgiyi anlatır. Karıncaların azmini, arıların balını anlatır. Gece uluyan kurtları anlatır. Gece ve gündüzü anlatır. Rüzgarı anlatır. Masal gibi anlatır da anlatır…
Tırtıl sa hayal eder dinlerken. Tüm anlattıklarını öyle hayal eder ki ‘kanadım olsa da anlattığı her şeyi görebilsem’ diye dualar eder. Sonra içine çekilir. Dışında bir koza örülür. Kozada hayal etmeye, içinde devam eder.
Ve bir gün vakit geldiğinde, hayali tüm kozayı kapladığında, yeniden doğar. Hayalleriyle. Kanatlarıyla. Ve o kanatlar onu hayallerine uçursun diye sarı mantara veda eder.
Tüm dünyayı gezer .
Bilir,
bulutlara kadar uçarsa hayalleri biter.
Sevil Koçarslan