Cebinde kâğıttan gemiler,

Kulağında belirsiz bir uğuldama 

Kıçta yer verdiler Burhan kaptana 

Ada vapurunda.

 

En son ne zaman gitmişti Adalar’a,

Hatırlayamadı, belki elli yıl evveldi.

Güneş, okşayan esinti,

Simit kapan martılar, kokular,

İstanbul’da yine bahar…

 

Galata Kule’sini aradı gözleri,

Rıhtımdaki gökdelenler göstermedi.

Çevirdi başını tarihi yarımadaya,

Minareleri zorlukla seçebildi.

 

Deniz üstü kalabalık, telaşlı…

Yunus’u geldi aklına,

Doğmamış oğlu, elli yıllık hayali, 

En uzun hasreti…

Aylarca beklemişti teknesini,

Atatürk’ün Savarona’yı beklediği gibi…

Ne çok gezmişlerdi Yunus’la Akdeniz’i Ege’yi.

 

Bir türlü razı edememişti dünya turuna rahmetliyi. 

Şimdi burada olsa söylenir dururdu her şeye, 

Mutlaka bir yolunu bulur, duyururdu söyleyeceklerini

Duymayan kulaklarına.

Hep dünyayı gezmeyi hayal ederdi,

-Ama karadan-

Hiç kabul etmezdi öleceğini,

 “Ninelerime çekersem yüzü vururum” derken

Yetmişini bile göremedi.

Hep acele etti, hep bir şeyler yapmak istedi işe yarar, 

Çabaladı didindi ama ne yaptıysa 

Önce kendine beğendiremedi. 

Neyse ki zamanında öldü de, görmedi

Al bayrağın bile değiştirildiğini.

 

O gittikten sonra

Duymaz oldu iyice,

Çok az duyan kulağı da,

Zaten duyacak ne kalmıştı ki,

Sadece bir uğultuydu artık dünya.

 

Teknesinde yaşamak istemişti o zamanlar,

Kızları “Olmaz, bırakamayız seni buralarda” diyerek

Kopardılar Yunus’undan,

Huzuru bekleme evine bırakıp,  

Önceleri haftada, sonra ayda bir bile görünmediler. 

Ama geldi yerleşti hastalıklar, ağrılar, yalnızlıklar…

Ha bugün ha yarın geçer derken, 

Uzadı kısaldı günler, geçti yazlar kışlar.  

 

Hınzırca sevindi Burhan kaptan,

Gülümsedi kendi kendine,

Nasıl atlatmıştı herkesi,

Ziyaret günü diye böyle giyindiğini sanmıştı hemşire,

Güvenlikçi ziyaretçilere dalmıştı, o sıvıştığında ana kapıdan.

 

Başarmanın o tatlı heyecanını hafifçe hissetti karnında,

Hoşuna gitti iyice, otostopla geldiğini düşününce. 

Nicedir hayal ediyordu, denizde yüzdürmeyi

Kâğıttan gemilerini.

 

Yokladı cebini, “Zamanı geldi” dedi,

Özgürce yüzmeliydi, kâğıttan gemileri. 

Bastonuna dayandı kalktı yerinden,

Aşağıya indi dura dura,

Bastonunu koydu kenara, 

Açtı emniyet halatlarını bıraktı denize,

Eğildi, uzattı elini, neredeyse denize değecekti,

Yüzünde uçuştu serpinti

Denizin tadı ulaştı diline.

 

Uzaklarda bir yelkenli göründü gözüne

“Yuunus” dedi sessizce.

Kulaklığını çıkardı, koyacak kuru bir yer aradı, 

Eski alışkanlıkla,

Sonra güldü kendine.

Bıraktı  kâğıttan gemilerini ve kendini, 

Köpüren turkuvaz sulara.

 

 

Meral Çiyan Şenerdi

4 YORUMLAR

  1. Hikayenin içine sokup bizlere de o anları yaşatıyorsun,eline koluna sağlık ,hüzünlendim,duygulandım,yazmaya devam yazdıklarını okumak bana çok iyi geliyor

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu girin.
Lütfen adınızı giriniz