Yıllar önce, ortasından boylu boyunca yılan gibi kıvrılarak akan bir derenin olduğu köyde, küçük bir kız çocuğu yaşarmış. Ailesiyle birlikte çoğu yere yürüyerek giderlermiş. Vasıtaları yokmuş, babasının beslediği at dışında.

Komşu köyün sınırındaki pancar tarlalarına giderken ata eşyaları koyarlar üstüne de evin küçük kızı Ayşe binermiş. Çünkü buraya giden yol düzmüş. Hal böyle olunca at fazla yorulmazmış. Ayşe atlarına isim vermeden durur mu hiç? İri iri gözlerinin üstünde, alnının ortasında, yamuk duran bir dikdörtgen şeklinde beyaz tüyleri olduğu için “Aynalı” ismini koymuş. Aynalı’yla yolculuk yapmak, gökyüzünde uçuyormuş hissi verirmiş ona adeta.

Babasıyla annesinin konuşmalarından anlamış ki gittikleri yer 5 km falanmış. Kilometre ne demek tam anlayamasa da yürümeleri bayağı zaman alırmış. Gittikleri tarlada ailesi pancarları topraktan söküp toplarken o da en küçüklerinden kucağına alır küme yapmalarına yardım edermiş. Mola zamanlarında ormana doğru, suyun gözüne ablasıyla birlikte su doldurmaya gittiklerinde; değişik çiçekler, renk renk papatyalar toplarmış. Eve giderken minicik ellerinde demetini sıkıca tutar, hiç düşürmeden taşırmış. Evin en güzel köşesine bir bardağa koyar, ıslarmış. Ama birkaç güne hemen solarmış bu çiçekler.

Bu sonbaharda okula başlayacak olan Ayşe, bir sabah uyandığında, ailesiyle birlikte “Bıyannı” dedikleri tarlalarına ekin biçmeye gideceklerini öğrenmiş. O kadar heyecanlıymış ki ilk kez orayı görecekmiş. Daha önceleri ya ablasıyla ya da annesiyle evde kalırmış. Küçük olduğu için bu güne kadar götürmemişler. Evlerinin oradan bir nokta kadar görünebiliyormuş ağaçların içinde olan bu tarla. Görünebilmesinin sebebi de tarlada kocaman bir meşe ağacının olmasıymış.

Babası Aynalı’ ya malzemeleri, yiyecekleri, içecekleri yüklemiş. Yol patika ve dik olduğu için Ayşe’ye binemeyeceğini söylemiş. Olsun, demiş Ayşe. Yürürüm, beni de götürün yeter ki demiş, çok merak ediyorum diye de eklemiş. Yola koyulmuşlar. Ağaçların arasında yürüdükçe evlerinden uzaklaşmışlar. Ayşe yorulmaya başlamış ama hevesinden ve merakından sesini çıkarmamış hiç. Biraz daha yürüdükçe kuşların sesine karışmış adımlarının sesi. Uzun uzun dalları olan, cadıların süpürgesini andıran bir bitkideki sarı sarı çiçeklerin kokusunu içine çeke çeke adımlarını küçük küçük atmaya devam etmiş. Üstünde vızıldayan arılar ise doğanın ses cümbüşüne eşlik ediyormuş.

Babasının “Dinlenme zamanı!” deyişiyle irkilmiş. Neredeyse bir saattir yürüyorlarmış. Daha çok var mı, diye sormuş Ayşe. “Yürüdüğümüzden daha az yürüyeceğiz merak etme kızım, demiş annesi. Sularını içip, biraz soluklanıp yola devam etmişler. Dinlenmek iyi gelmiş hepsine; daha güçlü hissediyor, daha hızlı yürüyorlarmış.

Yolun dik kısmı bitmiş bir anda ve düzlüğe adım atmışlar ki tarlaları karşısında duruyormuş. Tabi ki evlerinin oradan dahi görünen koskocaman meşe ağacı da… Arkasını döndüğünde ise bütün köy ayaklarının altındaymış, eliyle dokunuverecek gibi oluyormuş evlere. Manzara karşısında büyülenmemek elde değilmiş. Bir ceylan gibi sekerek meşeye ulaşmış, kızcağız yorgunluğunu unutup. Tam oturacakmış ki “Bıyanlara dikkat et Ayşe!” demiş babası. Parmaklarını biraz fazla bastırsa canı yanacak belli ama çok sevmiş Ayşe bu bıyanları, okşamak istemiş adeta.

Koparmış saplarından, küçük bir kızın yapabileceği demeti yapmış eline güzelce. Uzun bir çabadan sonra lale tarlasında lale toplamış gibi, kırlarda papatya tacı yapmış gibi mutluymuş. Annesigil, ablaları ve abisiyle buğdayları biçmiş, o da onları meşenin gölgesinde bekliyormuş. Geri eve dönmüşler ve Ayşe bu bıyanları televizyon vitrinine bir vazoya koymuş. Babasına sormuş “Bıyannı” ismi nereden çıkmış diye. “Elinde getirdiğin bu dikenlerden geliyor tarlamızın adı.”demiş babası. O yaz öylece o dikenli çiçeğin asil duruşunu seyrederek geçmiş. Bıyan çiçeği yıllarca durmuş vitrinde, o solmamış diğer çiçekler solarken.
Yıllar geçmiş ve Ali ile tanışmış Ayşe gelinlik çağa geldiği sıralarda. Evlenmişler, dillere destan bir düğün yapmışlar Antalya’da. Yalnız başına yaşayan bir kadıncağız kayınvalidesine gelmiş yaz günü. Ayşe’yi çok sevmiş ve ona ikinci gelişinde dikenli bir meyve getirmiş bir poşet. İlk kez gördüğü için çok şaşırmış kızcağız. Eşi de toplaması zordur, insan sevdiği için katlanır bunları toplamaya; demek ki seni çok sevmiş, demiş. Ali eline maşa ve bıçağı almış, soyması da sevdiğin insana yapılır ancak demiş; başlamış meyveyi ayıklamaya. Lezzetine bayılmış Ayşe zaten meyveleri çok severmiş. Bunun ağacına bakmaya gitmişler komşuya. Bir de ne görsün? Kaktüs… Bildiğimiz dikenleri olan kaktüsün meyvesiymiş bunlar. Ablasıgilin arasında geçen hayal meyal hatırladığı konuşmalar çınlamış kulağında. Büyük ablası:
-Kaktüs diktim saksıya, başka yerlerde kocaman olup, meyvesi bile oluyormuş. Diğeri:
-Meyvesi mi olurmuş hiç? Abartıyorsun dikenli bir çiçek işte…

Aradan birkaç yıl geçmiş, Ayşe’nin annesi ve babası evlatlarını tek tek çağırmış evlerine. Bütün kardeşler bir araya gelmiş. Babası başlamış söze:
-Biz artık annenizle yaşlandık. Ekip dikemez olduk. Arazileri size devredeceğiz. Gönlünüzden geçen bir yer var mı diye sormuş. Kimseden ses çıkmamış. Herkesin aklında derenin kenarındaki tarla ve evin yanındaki iki tarla varmış ekonomik getirisi yüksek olduğu için. Büyük ablası evin tek oğlu olduğu için ev ve evin önündeki bahçe erkek kardeşimizin zaten. Diğerlerini de bizler paylaşırız az az demiş. Ayşe dayanamamış sormuş: “Bıyannı ne olacak babacığım, Bıyannı?” Babası onun tapusu yok ki devlete başvurup parasını ödersek olur ona da benim uğraşmak için sağlığım da maddiyatım de yetersiz gelir demiş ve boynunu bükmüş. Ayşe de ablalarım ve ağabeyim istemiyorsa, orayı ben almak isterim demiş. Herkes şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakmış. En sevdiği ablası demiş ki canım kardeşim emin misin? Sen de herkesin aldığı yerden pay al. Ne yapacaksın dikenli tarlayı. Suyu yok elektriği yok… Ben orayı seviyorum demiş Ayşe kocasının gözlerine aşkla bakarak…
Tüm kardeşleri diğer yerleri paylaşırken Ayşe Bıyannı’nın tapusunu almak için başvurmuş, ödemesini yapmış ve Ayşe’nin tarlası olmuş ata toprağı. O almasa kim bilir kim sahip çıkacaktı bu eşsiz manzaralı tarlaya, meşeye, bıyanlara, anılara. Ayşe istemiş çünkü bıyanlar da güzeldir, dikenler de, anılar da…

Hayriye Sarıkaya

16 Mayıs 2020

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu girin.
Lütfen adınızı giriniz