Aynı Gökyüzü Altında…

Güneş batarken denize girdim.
Sanki tüm gün bir orada, bir burada girdiğim yetmemiş, yorulmamışım gibi.
Sahilde tek-tük kalanlar, bir de birkaç metre ötemde bir teyze. Aslında gerek yoktu da, eşyamı ona emanet ettim, tamam dedi, gönül rahatlığıyla girdim denize. Offf deniz mis! Bir rahatlık hissi, en güzel saati, dibi berrak, güneş artık yatay geliyor, battı batacak, az insan kalmış, ellerinle suyu kürekledikçe sanki kadifeye dokunuyormuşsun gibi. His o kadar güzel ki, yapmaya odaklandığında ne kadar açıldığını fark edemiyorsun bile. Sonra bir an bakıyorsun, biraz da sırtüstü yatayım, tüm gün yoruldum diyorsun. Hafifçe esen rüzgarla ürperdim mi ne? Az daha yüzeyim derken bir bakmışım sahile gelmişim, eh hadi çıkayım zaten güneşi batırıp odaya döneceğim canım.
Yüzme sonrası soğuk biramı, çerezimi açıyorum, buradan ayrılmadan hayalim buydu; sahilde güneşi batırmak, ne de olsa kafa tatilindeyim. Uzaktan ikram ediyorum yiyeceklerden, eşyalarıma bakan kadına, malum korona, “bakın yeni açıyorum” diyorum. “Bende de çekirdek var vereyim” diyor. Herkes kendi zulası ile devam ediyor mesafeli oturarak, ben hasırda yerde, o sandalyesinde. Uzaktan uzağa başlıyoruz sohbete. Hımm, biraz çok konuşuyor diyorum ama nasıl tatlı bir deniz önümde, her şey ninni gibi. Gün iniyor biraz daha. Arkadaşı gelecekmiş, telaşe ediyor;   “burası çok sakin, bak bir ben bir de yeni tanıştığım İnci hanım var” diyor telefonda, virüs sebebiyle endişe eden arkadaşına. Ee biraz önce tanıştık tabi, ben İnci o da Sabiha. 15 yıldır Datça aşığı, bir yıldır yazlıkçı. Her şeyi biliyor, seviyor burayı. Ne muazzam diyorum kendime, bir yere aşık olup peşinden gitmek, oralı olmak…

Arkadaşı geliyor, yandaki ahşap oturaklara oturuyor. Gün indi bile. Sabiha hanım “hadi denize girelim” diyor, ben kurulanmışım, mutluyum, “yok teşekkürler” diyorum. Gün batmış ve koyda sadece Sabiha hanım denizde, ilk başta “o soğukmuş” deyip tereddüt etse de, kıyıda oturan arkadaşının gazıyla devam edip denize süzülüyor, yüzüyor, yüzüyor… Ben izlerken mutlu oluyorum. Sahildeki lokantaların uzaktan göz kırpan renkli ışıkları,  yukarıda canlanmaya başlayan yıldızlar, kadın kadife denizde, ben ve arkadaşı  sahilde mesafeli, bir de iskelede denize atlayacaklarmış gibi oyun yapan  iki afacan çocuğun neşeli sesleri… Sabiha hanım denizden çıkıyor,  üstünü değiştiriyor, sandalyesine tekrar oturuyor.

Arkadaşı ile korodan tanışıyorlarmış, İstanbul’dan. Başlıyorlar mırıldanmaya. Onlar durunca ben mırıldanmaya başlıyorum, gerisine katılıyorlar, arada mesafe, dalga sesi, duyduğumuz kadarıyla, öyle güzel ki. Gözlerim kapalı söylerken bir anda açıyorum, o da ne! Yıldızlar tam kadro tepemde; artık hava iyice kararmış. Aklım iki gün önce yıldız yağmurunu izlediğimiz geceye gidiyor; bir tarlanın ortasında birkaç güzel insan. Aynı gökyüzü altında, farklı mekanlarda, farklı hikayeler, farklı geceler… Dünya böyle kaç milyar yıl, kim bilir ne akşamlar görmüş geçirmiştir. Bu sonsuzluk içinde bizler sadece ufacık bir noktayız. Türküler uzaktan devam ediyor, hiç bitmesin istiyor insan. “Yarın da devam edelim” diyorlar, oysa benim son gecem. Teşekkür ediyorum, onlar olmasaydı bu saate kadar kalamazdım, bu kadar keyifli geçmezdi zaman, biliyorum.  maskelerimizi takıp vedalaşıyoruz; aynı gökyüzü altında başka yerlerde, bu akşamı hatırlayacağımız daha nice güzel akşamların umuduyla…

Hep dediğim gibi; sen yola çıkınca dünya önüne seriliyor, yeter ki cesaret et, yola çık…

16.08.2020
Datça

2 YORUMLAR

  1. Damla’cım,
    Sanki seninle o anları yaşamış gibi oldum okuduğumda. Denizin şıpırtısı bir yana, teyzelerin sesi bile geldi kulağıma.
    Aynı gökyüzü altında, aynı mekanı da paylaşacağımız günlerin gelmesi umuduyla…

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu girin.
Lütfen adınızı giriniz