Sabahları karşıma çıkan iki tip kahveci var. Birinin vakti yok. Vakti olmayan dükkanın hemen önüne park ediyor, hatta girişin önüne. Kahvesini alıyor ve hemen gidiyor. Kiminin işi o kadar acil ki arabasını çalışır vaziyette bırakıyor.
Diğerinin ise vakti var, otopark olarak ayrılmış yere park ediyor. Yavaşça yürüyor ve kahvesini alıyor. Vakti olanlar iki çeşit. Biri yeniden aracına binip gidiyor, diğeri benim gibi oturuyor. Vakti var ya işte, belki de gideceği yere geç varmak istiyor. Ya da ayrıldığı yerde duramamış erken kaçmış, burada vakit geçiriyor.
Hah bak bunun vakti yok. Hemen girişe park etti. Yola çıkarken o kadar acele etmiş ki cüzdanını arıyor çantasında. Aracını pencereleri açık bıraktı, kahve aldı ve hemen gidiyor. Hemen gidecek, çünkü vakti yok.
Benim ise vaktim var. Sanki yola çıktığım yerden sıkıldım ve erken çıktım. Kahvemi aldım, bu satırları yazıyorum. Önümde bilgisayar, sabahın erken saatleri, yazı yazıyorum. Gitmeye niyetim de yok. Belli ki varmak istemiyorum gideceğim yere. Yani, vaktim var.
Gürol Çaydaş