Rahmetli Halk Ozanımız Aşık Veysel’i ve yaşam öyküsünü hepimiz az çok biliriz; deyişleri, dağarcığındaki türküler hemen hepimizin bir şekilde diline yerleşmiştir, çokça felsefi sözleri vardır hayatımıza ışık tutan ve bunu yapan insanın okula gitmediğini çoğumuz bilmeyiz belki de, ancak iki gözünün de görmediğin bilmeyenimiz yoktur. Sizlere kısaca  hatırlatabilirim hayatını ama konu Aşık Veysel’in dünya üzerinde yaşayan tüm erkekler arasında belki de yok denecek kadar az rastlanacak bir özelliğini anlatmak istiyorum.

Kısaca hatırlatmak gerekirse, Aşık Veysel, 1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde dünyaya geliyor, Çiftçi bir ailenin çocuğu ve  yedi yaşına geldiğinde Sivas’ta çiçek hastalığı salgını ortaya çıkıyor, Aşık Veysel de çiçek hastalığına yakalanıp sol gözünü kaybediyor, kısa bir süre sonra diğer gözünü de kaybediyor.

Aşık Veysel iki gözü görmez durum da, babasının ona okuduğu halk ozanlarının şiirlerini dinleyip ezberlemiş ve Çamşıhlı Ali Ağa’nın verdiği  dersler sonrasında, saz çalmayı öğrenmiştir.

Aşık Veysel, 25 yaşında Esma adında bir kadınla evlenmiş, iki çocuk sahibi olmuş, kısa bir süre sonra anne ve babasını daha sonra da ikinci çocuğunu  doğumundan 10 gün sonra kaybetmiştir. Eşi yaşadıkları yerdeki köyün güzelliği ile tanınan kadınlarından biri ve evdeki yardımcılarından biri ile bir gönül ilişkisine giriyor ve iki sevgili kaçmaya karar veriyorlar. Ancak  kaçma planını bir şekilde Aşık Veysel hissediyor. Kaçak aşıklar Samsun Bafra’ya varıyorlar, ve yıkanmak için geldikleri çeşmenin başında, çoraplarını çıkardığı sıra da, ayakkabısının içinde para buluyor, çünkü Aşık Veysel, iki sevgili uzaklar da parasız zorluk çekmesinler diye kendisini ve bir yaşındaki minik kızını bırakmış bir kadının ayakkabısının içine para bırakıyor. 

Bu öykü başkalarına örnek olmuş mudur, bilemeyiz; belki de, sevilememesinin acısını çıkarmak, intikam almak yerine, yeryüzünde çok az erkeğin / kadının başarabileceği bir özveri ve yüce gönüllülüğü göstermiştir. Daha sonra başka bir erkekle kaçmış olan eşi köye dönmüş,  yine ekonomik durumları iyi değildir. Veysel üstat, bu arada tanınmış bir halk ozanı olmuş, şöhreti ülke sınırlarını aşmıştır. Kendisini terk eden eski eşi Esma’nın durumunu eşe dosta sormaktan geri durmamıştır. Yıllar sonra helallik almak için ölüm döşeğindeki Âşık Veysel’in ziyaretine gitmiş, ancak utancından içeri girememiştir.

Birçok dünya nimetlerinin gözleri ile görme şansına sahip olamamış, ancak gönül gören, kalbi insan sevgisi ile dolu bir halk ozanının, kendisine en büyük acıyı yaşatan insana karşı göstermiş olduğu insanlık örneğini günümüz şartlarında uygulamak belki imkânsızdan da öte. 

Eski Pers Kralı Kiros’un ünlü deyişi ile bitirmek isterim: “bu kadar iyi olmak için çok güçlü olmak gerekir.” 

Hepimize hayatın zorluklarına karşı durabilme ve sevecenliğini kaybetmeden yaşayabilme gücü diliyorum. Sevgi dolu kalabilmek dileğiyle…

Meltem Uzuner

İstanbul, 30.04.2020

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu girin.
Lütfen adınızı giriniz